İlkbahar geldi ve renkli renkli meyveler tezgâhları doldurmaya başladı. Birçok meyveye renklerini flavonoid denen maddeler verir. Sadece bitkilerde sentezlenen flavonoidler aslında bitkilerin kendilerini parazitlere, bakterilere ve hücre hasarına karşı korudukları maddelerdir. Bu işlevleri onların insandaki etkileri hakkında ipucu veriyor bize, çünkü yediğimiz meyvelerin, bizim için çok yararlı olan güçlü antioksidan aktivitelerinden onlar sorumlu.
C ve E vitaminleri, beta-karoten, selenyum ve çinko gibi antioksidan özellikleriyle bilinen vitamin ve minerallerle karşılaştırıldığında, flavonoidler daha güçlü ve daha geniş bir antioksidan etkiye sahip. Bunlar güçlü antioksidan etkileriyle serbest radikal denen vücudumuzda oluşan zararlı maddeleri toplayarak, bunların dokulara zarar vermesini önlüyorlar.
Serbest radikaleri hasarına karşı
Yabanmersini, böğürtlen, ahududu, siyah üzüm, kırmızı erik, çilek, elma, kiraz gibi meyvelerin hem kabuğunda, hem de etinde bulunan flavonoidler, hücrelerimizin içindeki C vitamini düzeyini yükseltiyor, serbest radikal hasarına karşı korunma sağlıyor ve eklem yapılarının sağlamlığını artırıyorlar. Bu son nokta, yani flavonoidlerin eklemlerdeki kirişler, bağlar ve kıkırdak yapısında bulunan kolajen üzerindeki faydalı etkisi, romatoid artrit gibi iltihabi eklem hastalıklarında önem taşıyor.
Kansere karşı koruyucu etki
Aynı zamanda kanser hücreleriyle savaşmada ve tümör hücrelerinin etkilerinin yavaşlatılmasında yardımcı mekanizmaları harekete geçiren flavonoidler, kanser araştırmacıları tarafından da belirli flavonoidleri içeren besinlerle beslenen grupta kanserin önemli ölçüde yavaşladığını göstermiştir. Çilekte bulunan kateşin, brüksel lahanası ve elmada bulunan kampeferol, fasulye, soğan ve elmada bulunan quercetin kansere karşı koruyucu etkisi en güçlü olan flavonoidler.
Damar sertleşmesini yavaşlatır
Flavonoidlerin damar sertliği üzerindeki etkisi de biliniyor. Damarlardaki plak oluşumunu etkiliyorlar. Bu süreci yavaşlatıyor, korunma sağlıyor ve hatta tersine çeviriyorlar. Serbest radikaller ile meydana gelen LDL kolesterol (kötü huylu kolesterol) oluşma mekanizmasını da etkiliyorlar. 10 bini aşkın erkek ve kadın üzerinde yapılan bir araştırmada flavonoidlerden zengin beslenenlerde kalp hastalığı, inme, akciğer ve prostat kanseri, tip 2 diyabet ve astım gibi birçok kronik hastalığa yakalanma ve ölüm riskinin daha düşük olduğu saptanmış. Bundan başka ayrıca anti-bakteriyel, anti-viral, anti-inflamatuar etkileri var.
Alerjinin etkilerini hafifletir
Birçok meyve ve sebzede (özellikle soğanda) bulunan quercetin gibi flavonoidler ise alerjiyi tetikleyen başka maddelerin salınmasını önleyen anti-alerjik bileşikler. Alerji yanıtının bütün evrelerinin şiddetini düşürüyorlar. Alerjik durumlara karşı kullanılan ilaçların molekül yapısı ile flavonoid moleküllerinin yapısı arasındaki yakın benzerlik de ilginç bir husus.
Günde 300 mg flavonoid alınmalı
Besin kaynaklarından günde 300 mg civarında flavonoid alınması öneriliyor. Bir orta boy elmada, bir bütün soğanda, 15 tane kadar siyah üzümde 30 mg, bir su bardağı kadar yabanmersini, böğürtlen veya ahudududa 150 mg, bir orta boy portakalda 100 mg, 1 demet maydanozda ise 250 mg kadar flavonoid bulunur. Hepsi güçlü birer antioksidan deposu olan bu besinlerin farklı fizyolojik etkileri vardır.
Yabanmersini gibi koyu renkli meyvelerin maküler dejenerasyon gibi göz hastalıklarında destek olabileceği düşünülürken, çekirdeği ile birlikte yenen siyah üzüm kalp hastalıklarında yardımcı olabilmekte. Turunçgil çeşitleri ise kırılma, incinme ve yaralanmalarda kolay toparlanma ile dikkat çekmekteler.
Manavınızdan alabileceğiniz çilek, ahududu, böğürtlen, yabanmersini, siyah üzüm gibi taze mevsim meyveleri, portakal, greyfurt, mandalina, limon gibi turunçgiller ve her mevsimde bulunan maydanoz, soğan da normalde bu ihtiyacınızı karşılayacaktır.
Herhangi bir sebepten dolayı burada saydıklarımızdan yeterince yemiyorsanız, bazı flavonoid desteklerini doktorunuza veya eczacınıza danışarak eczanelerden veya besin takviyesi satan yerlerden de alabilirsiniz. Tabii doğrusu ve arzu edileni bu tabiat hazinelerini taze taze yemeniz. Özellikle memleketimiz sebze ve meyve cenneti olduğundan, işiniz çok kolay aslında. Bunların yanı sıra çay (özellikle yeşil çay), ginko biloba ve kakao bitkilerinin de flavonoid içerdiklerini hatırlatmakta fayda var.